Türkçe - İngilizce
Türkçe - İngilizce
Almanca - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
İngilizce Eşanlam
Türkçe - İngilizce Cümleler
Eşanlam
Cümleler
Araçlar
Kaynaklar
Hakkımızda
İletişim
Oturum Aç / Üye Ol
Işıkları Söndür
English
English
Türkçe
Français
Español
Deutsch
Eşanlam
Araçlar
Kaynaklar
Hakkımızda
İletişim
Oturum Aç / Üye Ol
EN-TR
Türkçe - İngilizce
Almanca - İngilizce
İspanyolca - İngilizce
Fransızca - İngilizce
İngilizce Eşanlam
Türkçe - İngilizce Cümleler
Türkçe - İngilizce
Geçmiş
one of
Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau
"one of"
teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 1 sonuç
Kategori
İngilizce
Türkçe
General
1
Genel
one of
s.
biri
"one of"
teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç
Kategori
İngilizce
Türkçe
General
1
Genel
one of a pair
i.
eş
2
Genel
one of his redeeming features
i.
iyi taraflarından biri
3
Genel
the only one of its kind
i.
nevi şahsına münhasır
4
Genel
one of a kind
i.
türünün tek örneği
5
Genel
the father of one child
i.
bir çocuk babası
6
Genel
lack of a devotion to one´s country or family
i.
hamiyetsizlik
7
Genel
one-tenth of a hectare
i.
dekar
8
Genel
one out of every three
i.
her üç kişiden biri
9
Genel
one fifth of
i.
beşte biri
10
Genel
one fourth of
i.
dörtte biri
11
Genel
one of the girls
i.
kızlardan birisi
12
Genel
one of the wonders of the world
i.
dünyanın harikalarından biri
13
Genel
one more cup of coffee
i.
bir fincan kahve daha
14
Genel
one-sixth of the world's population
i.
dünya nüfusunun altıda biri
15
Genel
one of a kind
i.
kendine özgü
16
Genel
one of the products
i.
ürünlerden biri
17
Genel
one third of the patients
i.
hastaların üçte biri
18
Genel
one out of three of the patients
i.
hastaların üçünden bir tanesi
19
Genel
one of three
i.
üçte biri
20
Genel
one skilled in the art of marking and protection of security documents
i.
güvenlik dokümanlarının işaretlenmesi ve korunması konusunda uzman biri
21
Genel
one of the most famous carnivals
i.
en ünlü karnavallardan biri
22
Genel
minimum warranty of one year
i.
en az bir yıllık garanti
23
Genel
one of my favorite
i.
favorilerimden biri
24
Genel
one of my favourite
i.
favorilerimden biri
25
Genel
one of my favorite
i.
favorilerimden bir tanesi
26
Genel
one of my favourite
i.
favorilerimden bir tanesi
27
Genel
one shoe of a pair
i.
ayakkabının teki
28
Genel
one third of countries
i.
ülkelerin üçte biri
29
Genel
one of these people
i.
bu insanlardan biri
30
Genel
one of the worst days ever
i.
gelmiş geçmiş en kötü günlerden biri
31
Genel
any one of the five senses
i.
beş duyudan herhangi biri
32
Genel
one of his finest work
i.
onun en iyi işinden biri
33
Genel
one of our students
i.
öğrencilerimizden biri
34
Genel
one of seven regions
i.
yedi bölgeden biri
35
Genel
one of them
i.
aralarından biri
36
Genel
one of the results
i.
sonuçlardan biri
37
Genel
committee of one
i.
komitenin görevlerini yerine getirmek üzere atanmış kimse
38
Genel
be of one mind
f.
hemfikir olmak
39
Genel
be one of (the most important/largest...) among
f.
arasında yer almak
40
Genel
remain one of the most
f.
arasında yer almak
41
Genel
be one of the
f.
arasında yer almak
42
Genel
be so affected by something that one can't think of anything else
f.
dünyayı gözü görmemek
43
Genel
be so few one can count them on the fingers of one hand
f.
parmakla gösterilmek
44
Genel
run through a series of one-night stands
f.
bir dizi tek gecelik aşk yaşamak
45
Genel
be one step ahead of technology
f.
teknolojinin bir adım ilerisinde olmak
46
Genel
comprise one part of
f.
bir bölümünü oluşturmak
47
Genel
be one step ahead of
f.
bir adım önde olmak
48
Genel
be one step ahead of
f.
bir adım önünde yer almak
49
Genel
be one of the
f.
-den biri olmak
50
Genel
be one step ahead of
f.
bir adım önünde olmak
51
Genel
be all of one mind about
f.
hemfikir olmak
52
Genel
be all of one mind about
f.
aynı fikirde olmak
53
Genel
clock someone at speeds of up to one hundred miles per hour
f.
birini saatte yüz mil hız yaparken yakalamak
54
Genel
eat one type of food
f.
tek tip beslenmek
55
Genel
be of one heart
f.
tek yürek olmak
56
Genel
be so affected by something that one can't think of anything else
f.
gözü başka hiçbir şeyi göremeyecek kadar bir şeyden etkilenmek
57
Genel
one couple of
s.
bir çift
58
Genel
any one of
s.
herhangi birisinde
59
Genel
one or two of
s.
-in bir iki tanesi
60
Genel
one third of
s.
üçte biri
61
Genel
one of a kind
s.
eşi benzeri olmayan
62
Genel
one of a kind
s.
eşsiz
63
Genel
at the age of one
s.
bir yaşında
64
Genel
one thing on top of another
zf.
üst üste
65
Genel
one on the top of the other
zf.
üst üste
66
Genel
one thing on top of another
zf.
birbiri üstüne
67
Genel
after a period of one year
zf.
bir yıl aradan sonra
68
Genel
one of us
zm.
içimizden biri
69
Genel
one of those
zm.
bunlardan biri
70
Genel
one of them
zm.
onlardan biri
71
Genel
not a single one of them
zm.
onlardan bir tek bile
72
Genel
one of them
zm.
biri
73
Genel
one of them
zm.
birisi
74
Genel
each one of all
zm.
her biri
75
Genel
one of them
zm.
içlerinden biri
76
Genel
one out of every seven
zm.
her yedi kişiden biri
77
Genel
each one of us
zm.
her birimiz
78
Genel
one of the children
zm.
çocuklardan biri
79
Genel
one of the children
zm.
çocuklardan birisi
80
Genel
every one of us
zm.
her birimiz
Phrasals
81
Öbek Fiiller
bilk (one) out of (something)
f.
bir şeyi birisinden usulsüz bir biçimde ve kişisel çıkarları için almak
82
Öbek Fiiller
bilk (one) out of (something)
f.
iç etmeye çalışmak
83
Öbek Fiiller
bilk (one) out of (something)
f.
üstüne konmaya/yatmaya çalışmak
84
Öbek Fiiller
burn (one) out of (something)
f.
bir yeri yakarak (birini) dışarı çıkmaya zorlamak
85
Öbek Fiiller
burn (one) out of (something)
f.
yangın nedeniyle bulunduğu yeri terk etmek zorunda kalmak
86
Öbek Fiiller
put (one) out of (something or some place)
f.
(birini/bir hayvanı bir yerden) dışarı çıkarmak
87
Öbek Fiiller
put (one) out of (something or some place)
f.
(birini/bir hayvanı bir yerden) çıkmaya zorlamak
88
Öbek Fiiller
acquit (one) of (something)
f.
(birini herhangi bir suçtan veya kabahatten) aklamak
89
Öbek Fiiller
acquit (one) of (something)
f.
(birini herhangi bir suçtan veya kabahatten) suçsuz bulmak
90
Öbek Fiiller
acquit (one) of (something)
f.
(birini herhangi bir suçtan veya kabahatten) beraat ettirmek
91
Öbek Fiiller
acquit (one) of (something)
f.
(birini herhangi bir suçtan veya kabahatten) temize çıkarmak
92
Öbek Fiiller
exorcise (something) out of (one)
f.
(birinin) içinden (bir şey, ruh, cin, şeytan) çıkarmak
93
Öbek Fiiller
list (someone or something) as one of (someone or something)
f.
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına dahil etmek
94
Öbek Fiiller
list (someone or something) as one of (someone or something)
f.
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasında saymak
95
Öbek Fiiller
list (someone or something) as one of (someone or something)
f.
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına katmak
96
Öbek Fiiller
list (someone or something) as one of (someone or something)
f.
(birini/bir şeyi) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasına eklemek
97
Öbek Fiiller
list (someone or something) as one of (someone or something)
f.
(birine/bir şeye) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasında yer vermek
98
Öbek Fiiller
roust (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) kendine getirmek
99
Öbek Fiiller
roust (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) ayıltmak
100
Öbek Fiiller
roust (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) uyandırmak
101
Öbek Fiiller
terrify (one) out of (something or some place)
f.
(birini) korkutup (bir şeyden/yerden) kaçırmak
102
Öbek Fiiller
terrify (one) out of (something or some place)
f.
(birini) zorla (bir yerden/şeyden) çıkarmak
103
Öbek Fiiller
terrify (one) out of (something or some place)
f.
(birini) tehditle (bir şeyden/yerden) çıkarmak
104
Öbek Fiiller
terrify (one) out of (something or some place)
f.
(birini bir şeyden/yerden) çıkmaya zorlamak
105
Öbek Fiiller
terrify (one) out of (something or some place)
f.
(birini bir şeyi/yeri) terk etmek zorunda bırakmak
106
Öbek Fiiller
terrify (one) out of (something or some place)
f.
(birini bir şeyi/yeri) terk etmeye zorlamak
107
Öbek Fiiller
terrify (one) out of (something or some place)
f.
(birini) korkudan (bir şeyi) yapmamaya itmek
108
Öbek Fiiller
terrify (one) out of (something or some place)
f.
(birini) korkuyla (bir şeyi) yapmaktan vazgeçirmek
109
Öbek Fiiller
terrify (one) out of (something or some place)
f.
(birini) korkutup (bir şeyi) yapmaktan uzaklaştırmak
110
Öbek Fiiller
terrify (one) out of (something or some place)
f.
(birini) dehşetle (bir şeyi) yapmaktan uzaklaştırmak/vazgeçirmek
111
Öbek Fiiller
terrify (one) out of (something or some place)
f.
(birini bir şey) yapmaktan caydırmak
112
Öbek Fiiller
terrorize (one) out of (something)
f.
(birini) dehşetle/korkuyla (bir şeyden) kaçırmak
113
Öbek Fiiller
terrorize (one) out of (something)
f.
(birini) zorla (bir şeyden) çıkarmak
114
Öbek Fiiller
terrorize (one) out of (something)
f.
(birini) tehditle (bir şeyden) çıkarmak
115
Öbek Fiiller
terrorize (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) çıkmaya zorlamak
116
Öbek Fiiller
terrorize (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyi) terk etmek zorunda bırakmak
117
Öbek Fiiller
terrorize (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyi) terk etmeye zorlamak
118
Öbek Fiiller
terrorize (one) out of (something)
f.
(birini) korkudan (bir şeyi) yapmamaya itmek
119
Öbek Fiiller
terrorize (one) out of (something)
f.
(birini) korkuyla (bir şeyi) yapmaktan vazgeçirmek
120
Öbek Fiiller
terrorize (one) out of (something)
f.
(birini) korkutup (bir şeyi) yapmaktan uzaklaştırmak
121
Öbek Fiiller
terrorize (one) out of (something)
f.
(birini) dehşetle (bir şeyi) yapmaktan uzaklaştırmak/vazgeçirmek
122
Öbek Fiiller
terrorize (one) out of (something)
f.
(birini bir şey) yapmaktan caydırmak
123
Öbek Fiiller
snap (one) out of (something)
f.
(birini) bir duygu durumundan çıkarmak/kurtarmak
124
Öbek Fiiller
snap (one) out of (something)
f.
(birinin bir şeyini) geçirmek
125
Öbek Fiiller
put (one) out of (something or some place)
f.
(birini bir şeyden/yerden) kapı dışarı etmek
126
Öbek Fiiller
put (one) out of (something or some place)
f.
(birini bir şeyin/yerin) dışına atmak
127
Öbek Fiiller
absolve (one) of (something)
f.
birini bir şeyden kurtarmak
128
Öbek Fiiller
absolve (one) of (something)
f.
birini bir şeyden sıyırmak
129
Öbek Fiiller
absolve (one) of (something)
f.
birini bir şeyden temize çıkarmak
130
Öbek Fiiller
absolve (one) of (something)
f.
birini bir şeyden aklamak
131
Öbek Fiiller
absolve (one) of (something)
f.
birinin suçsuzluğunu ıspatlamak
132
Öbek Fiiller
accuse (one) of (something)
f.
(birini bir şeyle) suçlamak
133
Öbek Fiiller
accuse (one) of (something)
f.
(birini bir şeyle) itham etmek
134
Öbek Fiiller
accuse (one) of (something)
f.
(birini bir şeyden) sorumlu tutmak
135
Öbek Fiiller
advise (one) of (something)
f.
(birine bir şey) hakkında tavsiye vermek
136
Öbek Fiiller
advise (one) of (something)
f.
(birine bir şey) hakkında akıl vermek
137
Öbek Fiiller
advise (one) of (something)
f.
(birine bir şey) hakkında fikir vermek
138
Öbek Fiiller
advise (one) of (something)
f.
(birine bir şey) hakkında tavsiye vermek
139
Öbek Fiiller
advise (one) of (something)
f.
(birine bir şey) hakkında akıl vermek
140
Öbek Fiiller
advise (one) of (something)
f.
(birine bir şey) hakkında fikir vermek
141
Öbek Fiiller
apprise (one) of
f.
(birine) bilgi vermek
142
Öbek Fiiller
apprise (one) of
f.
(birini) haberdar etmek
143
Öbek Fiiller
apprise (one) of
f.
(birine) haber vermek
144
Öbek Fiiller
apprise (one) of
f.
(birini) bilgilendirmek
145
Öbek Fiiller
apprise (one) of
f.
(birine) bildirmek
146
Öbek Fiiller
assure (one) of (something)
f.
(birini bir şeye) ikna etmek
147
Öbek Fiiller
assure (one) of (something)
f.
(birini bir konuda) temin etmek
148
Öbek Fiiller
assure (one) of (something)
f.
(birine bir şeyi) garanti etmek
149
Öbek Fiiller
assure (one) of (something)
f.
(birine bir konuda) güvence vermek
150
Öbek Fiiller
assure (one) of (something)
f.
(birini bir konuda) teskin etmek
151
Öbek Fiiller
assure (one) of (something)
f.
(birini bir konuda) rahatlatmak
152
Öbek Fiiller
assure (one) of (something)
f.
(birinin bir konudaki) endişesini/korkusunu gidermek
153
Öbek Fiiller
become of (one)
f.
(birinin) başına (ne) gelmek
154
Öbek Fiiller
become of (one)
f.
(birinin) (ne) olmak
155
Öbek Fiiller
become of (one)
f.
(birinin) akıbeti (ne) olmak
156
Öbek Fiiller
become of (one)
f.
(birinin) kaderi (ne) olmak
157
Öbek Fiiller
break (one) of (something)
f.
(birini bir şeyden) vazgeçirmek
158
Öbek Fiiller
break (one) of (something)
f.
(birine bir şeyi) bıraktırmak
159
Öbek Fiiller
cajole (one) out of (something)
f.
birini bir şeyden caydırmak
160
Öbek Fiiller
cajole (one) out of (something)
f.
birini bir şeyi yapmamaya ikna etmek
161
Öbek Fiiller
cajole (one) out of (something)
f.
birini bir şey yapmaması için kandırmak
162
Öbek Fiiller
cajole (one) out of (something)
f.
birini bir şey yapmamaya razı etmek
163
Öbek Fiiller
cajole (one) out of (something)
f.
birini bir şeyden vazgeçirmek
164
Öbek Fiiller
cajole (one) out of (something)
f.
birini bir şeyden feragat etmeye ikna etmek
165
Öbek Fiiller
cajole (one) out of (something)
f.
birine bir şeyden el çektirmek
166
Öbek Fiiller
cheat (one) out of (something)
f.
(birinin bir şeyini) dolandırmak
167
Öbek Fiiller
cheat (one) out of (something)
f.
dolandırıcılıkla (birinin bir şeyini) elinden almak
168
Öbek Fiiller
cheat (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyinden) etmek
169
Öbek Fiiller
close (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyin) dışında tutmak
170
Öbek Fiiller
close (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) dışlamak
171
Öbek Fiiller
close (one) out of (something)
f.
(birini bir şeye) dahil etmemek
172
Öbek Fiiller
dangle (something) in front of (one)
f.
(birini bir şeyle) kandırmaya çalışmak
173
Öbek Fiiller
dangle (something) in front of (one)
f.
(birinin) gözünün önünde (bir şey) sallandırıp aklını çelmeye/kandırmaya çalışmak
174
Öbek Fiiller
deal (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) çıkarmak
175
Öbek Fiiller
deal (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) dışlamak
176
Öbek Fiiller
deal (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyin) dışında bırakmak/tutmak
177
Öbek Fiiller
deal (one) out of (something)
f.
(birini bir şeye) dahil etmemek
178
Öbek Fiiller
deal (one) out of (something)
f.
(birini/bir şeyi) atmak
179
Öbek Fiiller
deal (one) out of (something)
f.
(birini/bir şeyi) saymamak
180
Öbek Fiiller
deprive (one) of (something)
f.
(birini bir şeyden) yoksun bırakmak
181
Öbek Fiiller
deprive (one) of (something)
f.
(birini bir şeyden) mahrum etmek
182
Öbek Fiiller
deprive (one) of (something)
f.
(bir şeyi birinin) elinden almak
183
Öbek Fiiller
deprive (one) of (something)
f.
(birini bir şeyden) etmek
184
Öbek Fiiller
elbow (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) istifa etmeye zorlamak
185
Öbek Fiiller
elbow (one) out of (something)
f.
(birine bir şeyden) el çektirmek
186
Öbek Fiiller
grab (something) off (of) (one)
f.
(bir şeyi birinin) elinden kapmak
187
Öbek Fiiller
grab (something) off (of) (one)
f.
(bir şeyi birinin) elinden hemen/zorla almak
188
Öbek Fiiller
grab (something) off (of) (one)
f.
(bir şeyi birinin) elinden alıvermek/kapıvermek
189
Öbek Fiiller
hound (something) out of (one)
f.
(birinden) zorla (bir bilgi) almak
190
Öbek Fiiller
hound (something) out of (one)
f.
(birini bir şey) söylemesi/(bir bilgi) vermesi için zorlamak
191
Öbek Fiiller
hound (something) out of (one)
f.
(birinden bir bilgi) almak için yakasına yapışmak
192
Öbek Fiiller
hound (something) out of (one)
f.
(birine bir şeyi) söyletene kadar peşini bırakmamak
193
Öbek Fiiller
inform (one) of (something)
f.
(birini bir şey) hakkında bilgilendirmek
194
Öbek Fiiller
inform (one) of (something)
f.
(biriyle bir şey) hakkında bilgi paylaşmak
195
Öbek Fiiller
inform (one) of (something)
f.
(birine bir şeyi) haber vermek
196
Öbek Fiiller
inform (one) of (something)
f.
(birine bir şeyi) bildirmek
197
Öbek Fiiller
inform (one) of (something)
f.
(birini bir şeyden) haberdar etmek
198
Öbek Fiiller
inform (one) of (something)
f.
(birine bir şeyi) söylemek
199
Öbek Fiiller
inquire of (one) [dated]
f.
(birine) sormak
200
Öbek Fiiller
inquire of (one) [dated]
f.
(birini) sorgulamak
201
Öbek Fiiller
jolt (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) ayıltmak
202
Öbek Fiiller
jolt (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) uyandırmak
203
Öbek Fiiller
jolt (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) kendine getirmek
204
Öbek Fiiller
maneuver (one) out of (something)
f.
(birini) hileyle/kandırarak (bir şeyi) yapmaktan caydırmak
205
Öbek Fiiller
maneuver (one) out of (something)
f.
(birini) hileyle (bir şeyden) etmek
206
Öbek Fiiller
mulct (one) out of (something)
f.
(birinden bir şey) koparmak
207
Öbek Fiiller
mulct (one) out of (something)
f.
(birinin bir şeyini) çarpmak
208
Öbek Fiiller
mulct (one) out of (something)
f.
(birinin bir şeyini) dolandırmak
209
Öbek Fiiller
mulct (one) out of (something)
f.
hileyle (birini bir şeyden) etmek
210
Öbek Fiiller
mulct (one) out of (something)
f.
kandırarak/dolandırarak (bir şeyi birinin) elinden almak/çarpmak
211
Öbek Fiiller
muscle (one) out (of something or some place)
f.
(birini bir şeyden/yerden) zorla çıkarmak
212
Öbek Fiiller
muscle (one) out (of something or some place)
f.
(birini bir şeyden/yerden) zor kullanarak çıkarmak
213
Öbek Fiiller
muscle (one) out (of something or some place)
f.
(birini bir şeyden/yerden) güç kullanarak dışarı atmak
214
Öbek Fiiller
muscle (one) out (of something or some place)
f.
(birini) zorla (bir şeyin/yerin) dışında bırakmak
215
Öbek Fiiller
muscle (one) out (of something or some place)
f.
(birini) zorla (bir şeyden/yerden) ekarte etmek
216
Öbek Fiiller
muscle (one) out (of something or some place)
f.
(birini konumunu/bir şeyi) bırakmak zorunda bırakmak
217
Öbek Fiiller
notify (one) of (something)
f.
(birini bir konudan) haberdar etmek
218
Öbek Fiiller
notify (one) of (something)
f.
(birini bir konuda) bilgilendirmek
219
Öbek Fiiller
notify (one) of (something)
f.
(birine bir şeyi) bildirmek
220
Öbek Fiiller
notify (one) of (something)
f.
(birine bir şeyi) haber vermek
221
Öbek Fiiller
order (one) out (of some place)
f.
(birinin bir yerden) çıkmasını emretmek
222
Öbek Fiiller
order (one) out (of some place)
f.
(birinin bir yeri) terk etmesini emretmek
223
Öbek Fiiller
order (one) out (of some place)
f.
(birini bir yerden) çıkarmak/atmak
224
Öbek Fiiller
permit (one) out (of something or some place)
f.
(birinin bir yerden/bir şeyden) çıkmasına izin vermek
225
Öbek Fiiller
persuade (one) of (something)
f.
(birini bir şeye) ikna etmek
226
Öbek Fiiller
pester (one) out of
f.
(birini) zorla vazgeçirmek
227
Öbek Fiiller
pester (one) out of
f.
(birinin) başının etini yiyip vazgeçirmek
228
Öbek Fiiller
pester (one) out of
f.
(birini) yapmaması için taciz etmek
229
Öbek Fiiller
pester (one) out of
f.
yapmaması için (birinin) başının etini yemek
230
Öbek Fiiller
pester (one) out of
f.
(birini) canından bezdirmek
231
Öbek Fiiller
pester (one) out of
f.
(birini) bıktırmak
232
Öbek Fiiller
pester (one) out of
f.
(birini) bunaltmak
233
Öbek Fiiller
pester (one) out of
f.
(birini) hayatından bezdirmek
234
Öbek Fiiller
polarize (one group of people) into (two groups of people)
f.
(bir grubu) kutuplaştırmak
235
Öbek Fiiller
polarize (one group of people) into (two groups of people)
f.
(bir grubu) iki karşıt gruba bölmek
236
Öbek Fiiller
put (one) off of (something)
f.
(birini bir araçtan) atmak/indirmek
237
Öbek Fiiller
put (one) off of (something)
f.
(birini bir şeyden) vazgeçirmek
238
Öbek Fiiller
put (one) off of (something)
f.
(birini bir şeyden) caydırmak
239
Öbek Fiiller
put (one) off of (something)
f.
(birini bir şeyden) alıkoymak
240
Öbek Fiiller
put (one) off of (something)
f.
(birini bir şeyden) tiksindirmek
241
Öbek Fiiller
put (one) off of (something)
f.
(birini bir şeyden) iğrendirmek
242
Öbek Fiiller
put (one) off of (something)
f.
(birinin bir şeyden) hevesini/iştahını kaçırmak
243
Öbek Fiiller
remind (one) of (someone or something)
f.
(birine birini/bir şeyi) hatırlatmak/anımsatmak
244
Öbek Fiiller
rouse (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) uyandırmak/ayıltmak
245
Öbek Fiiller
rouse (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) kendine getirmek
246
Öbek Fiiller
roust (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) uyandırmak/ayıltmak
247
Öbek Fiiller
roust (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) kendine getirmek
248
Öbek Fiiller
roust (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden/bir yerden) çıkarmak
249
Öbek Fiiller
roust (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden/bir yerden) dışarı atmak
250
Öbek Fiiller
roust (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden/bir yerden) uzaklaştırmak
251
Öbek Fiiller
roust (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden/bir yerden) kovmak
252
Öbek Fiiller
roust (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden/bir yerden) def etmek
253
Öbek Fiiller
roust (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden/bir yerden) zorla/ite kaka çıkarmak
254
Öbek Fiiller
send (one) out of (some place)
f.
(birine bir yerden) çıkmasını söylemek
255
Öbek Fiiller
send (one) out of (some place)
f.
(birini bir yerden) dışarı göndermek
256
Öbek Fiiller
shake (one) out of (something)
f.
(birini) sarsıp (bir durumdan) çıkarmak
257
Öbek Fiiller
shake (one) out of (something)
f.
(birini) sarsıp (bir durumdan) kendine getirmek
258
Öbek Fiiller
startle (one) out of (something)
f.
(birini bir şeyden) zıplatmak/uyandırmak
259
Öbek Fiiller
startle (one) out of (something)
f.
(birini bir durumdan) sıçratarak uyandırmak/çıkarmak
260
Öbek Fiiller
startle (one) out of (something)
f.
(birini bir durumdan) korkutarak/ürküterek uyandırmak/kendine getirmek
261
Öbek Fiiller
starve (one) out of (something or some place)
f.
(birini) aç bırakarak (bir şeyden/bir yerden) çıkmaya zorlamak
262
Öbek Fiiller
starve (one) out of (something or some place)
f.
(birini) aç bırakarak (bir şeyi/bir yeri) terk etmesini sağlamak
263
Öbek Fiiller
starve (one) out of (something or some place)
f.
(birini bir şeyden/bir yerden) çıkmak zorunda kalana kadar aç bırakmak
264
Öbek Fiiller
trick (one) out of (something)
f.
(birinin bir şeyini) dolandırmak
265
Öbek Fiiller
trick (one) out of (something)
f.
(birinin bir şeyini) tokatlamak
266
Öbek Fiiller
trick (one) out of (something)
f.
(birinin) elinden hileyle (bir şey) almak
267
Öbek Fiiller
trick (one) out of (something)
f.
(birinin bir şeyini) çarpmak
268
Öbek Fiiller
trick (one) out of (something)
f.
(birini) kandırıp (bir şeyini) çalmak
269
Öbek Fiiller
trick (something) out of (one)
f.
(birinin bir şeyini) dolandırmak
270
Öbek Fiiller
trick (something) out of (one)
f.
(birinin bir şeyini) tokatlamak
271
Öbek Fiiller
trick (something) out of (one)
f.
(birinin) elinden hileyle (bir şey) almak
272
Öbek Fiiller
trick (something) out of (one)
f.
(birinin bir şeyini) çarpmak
273
Öbek Fiiller
trick (something) out of (one)
f.
(birini) kandırıp (bir şeyini) çalmak
274
Öbek Fiiller
vote (one) out of (something)
f.
(birini bir pozisyondan, görevden) seçimle indirmek
275
Öbek Fiiller
vote (one) out of (something)
f.
(birini bir gruptan, kuruluştan) seçimle göndermek
276
Öbek Fiiller
wheedle (one) out of (something)
f.
hileyle (birinin bir şeyini) çalmak/elde etmek
277
Öbek Fiiller
wheedle (one) out of (something)
f.
dolandırıcılıkla (birinin bir şeyini) elinden almak
278
Öbek Fiiller
wheedle (one) out of (something)
f.
(birini) kandırıp (bir şeyini) almak/çalmak
279
Öbek Fiiller
wheedle (one) out of (something)
f.
(birine) yalvararak (bir şeyini) almak
280
Öbek Fiiller
wheedle (something) out of (one)
f.
hileyle (birinin bir şeyini) çalmak/elde etmek
281
Öbek Fiiller
wheedle (something) out of (one)
f.
dolandırıcılıkla (birinin bir şeyini) elinden almak
282
Öbek Fiiller
wheedle (something) out of (one)
f.
(birini) kandırıp (bir şeyini) almak/çalmak
283
Öbek Fiiller
wheedle (something) out of (one)
f.
(birine) yalvararak (bir şeyini) almak
284
Öbek Fiiller
worm (something) out of (one)
f.
(birinin) ağzından bilgi/laf almak
285
Öbek Fiiller
worm (something) out of (one)
f.
(birine bir şey) söyletmek
Phrases
286
İfadeler
one of these people
i.
bu insanlardan biri
287
İfadeler
one of the best
i.
en iyilerinden
288
İfadeler
which one of (these/them)?
i.
hangileri
289
İfadeler
no one ever went broke underestimating the intelligence of…
expr.
bizde geri zekalı/zevksiz insan çok
290
İfadeler
no one ever went broke underestimating the intelligence of…
expr.
bunun da alıcısı çıkar/bu da satılır
291
İfadeler
one of the primary resons of
expr.
başlıca sebeplerinden biri
292
İfadeler
one of the primary resons of
expr.
başlıca nedenlerinden biri
293
İfadeler
one day shy of
expr.
bir gun noksanı/eksiği ile ....
294
İfadeler
one of the main reasons of
expr.
başlıca nedenlerinden biri
295
İfadeler
one of the main reasons of
expr.
başlıca sebeplerinden biri
296
İfadeler
one day shy of
expr.
bir günle (kaçırma)
297
İfadeler
one of the eight wonders of the world
expr.
dünyanın sekiz harikasından biri
298
İfadeler
one of the eight wonders of the world
expr.
dünyanın 8 harikasından biri
299
İfadeler
one of the 8 wonders of the world
expr.
dünyanın 8 harikasından biri
300
İfadeler
one of the 8 wonders of the world
expr.
dünyanın sekiz harikasından biri
301
İfadeler
are you one of those who we couldn't make czechoslovakian?
expr.
çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?
302
İfadeler
every single one of you
expr.
her biriniz
303
İfadeler
that makes one of us
expr.
kendi adına konuş
304
İfadeler
one-tenth of
expr.
onda bir
305
İfadeler
one-tenth of
expr.
onda biri
306
İfadeler
one-tenth of a second
expr.
saniyenin onda biri
307
İfadeler
one of the parties
expr.
taraflardan birisi
308
İfadeler
one of the parties
expr.
taraflardan biri
309
İfadeler
one-third of
expr.
üçte bir
310
İfadeler
one-third of
expr.
üçte biri
311
İfadeler
in the interest of (one)
expr.
(birinin) yararına
312
İfadeler
in the interest of (one)
expr.
(birinin) menfaatine
Proverb
313
Atasözü
in the country of the blind the one-eyed man is king
koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi denir
314
Atasözü
in the country of the blind the one-eyed man is king
koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler
315
Atasözü
in the country of the blind, the one-eyed man is king
körler ülkesinde tek gözü olan adam kral olur
316
Atasözü
in the country of the blind the one-eyed man is king
körler ülkesinde şaşılar kral olur
317
Atasözü
a journey of 100 miles begins with one step
damlaya damlaya göl olur
318
Atasözü
a journey of 100 miles begins with one step
başlamak bitirmenin yarısıdır
319
Atasözü
one half of the world does not know how the other half lives
tok açın halinden anlamaz
320
Atasözü
one half of the world does not know how the other half lives
zengin, fakirin halinden anlamaz
321
Atasözü
one half of the world does not know how the other half lives
dünyanın yarısının diğer insanların nasıl yaşadığından haberi yok
322
Atasözü
a cup of coffee commits one to forty years of friendship
bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var
323
Atasözü
a cup of coffee commits one to forty years of friendship
bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır
324
Atasözü
a cup of coffee commits one to forty years of friendship
bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var
Colloquial
325
Konuşma Dili
one of the most exciting things that's happened to me
i.
başıma gelen en heyecan verici şeylerden biri
326
Konuşma Dili
one of the nurses
i.
hemşirelerden biri
327
Konuşma Dili
one side of the coin
i.
olayın bir yönü
328
Konuşma Dili
one of my students
i.
öğrencilerimden biri
329
Konuşma Dili
one of those things
i.
işte öyle bir şey
330
Konuşma Dili
one of those things
i.
beklenmedik bir şey/durum
331
Konuşma Dili
one of those things
i.
kısmet
332
Konuşma Dili
one of those things
i.
rastlantısal bir şey/durum
333
Konuşma Dili
one of those things
i.
tahmin edilemeyen bir şey/durum
334
Konuşma Dili
cut off one of his/her fingers
f.
parmaklarından birini kesmek
335
Konuşma Dili
run one of the subsidiaries
f.
yan şirketlerden birini yönetmek
336
Konuşma Dili
take (one) out of (oneself)
f.
(birinin) kafasını dağıtmak
337
Konuşma Dili
take (one) out of (oneself)
f.
(birini kendinden/endişelerden/stresten) uzaklaştırmak
338
Konuşma Dili
be big of (one)
f.
büyüklük göstermek
339
Konuşma Dili
be big of (one)
f.
takdire şayan bir hareket sergilemek
340
Konuşma Dili
be the end of (one)
f.
(birinin) sonu olmak
341
Konuşma Dili
be the end of (one)
f.
(birinin) sonunu getirmek
342
Konuşma Dili
be the end of (one)
f.
(birini) öldürmek (mecazi)
343
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birini) eşek sudan gelinceye kadar dövmek
344
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birini) öldüresiye dövmek
345
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birini) çok fena benzetmek
346
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birinin) ağzını burnunu kırmak/dağıtmak
347
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birini) açık ara farkla yenmek
348
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
tozunu attırmak
349
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birini) bozguna/hezimete uğratmak
350
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birini) tamamen geride bırakmak
351
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birinin) egosunu kırmak
352
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birinin) gururunu yerle bir etmek
353
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birinin) kibrini kırmak
354
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birini) küçük düşürmek
355
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birini) rezil etmek
356
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birini) bozum etmek
357
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birinin) gururunu incitmek
358
Konuşma Dili
knock the starch out of (one)
f.
(birinin) gururunu yere sermek
359
Konuşma Dili
knock the stuffing out of (one)
f.
(birini) eşek sudan gelinceye kadar dövmek
360
Konuşma Dili
knock the stuffing out of (one)
f.
(birini) öldüresiye dövmek
361
Konuşma Dili
knock the stuffing out of (one)
f.
(birini) çok fena benzetmek
362
Konuşma Dili
knock the stuffing out of (one)
f.
(birinin) ağzını burnunu kırmak/dağıtmak
363
Konuşma Dili
knock the stuffing out of (one)
f.
(birinin) kendine güvenini kırmak
364
Konuşma Dili
knock the stuffing out of (one)
f.
(birinin) özgüvenini yerle bir etmek
365
Konuşma Dili
knock the stuffing out of (one)
f.
(birinin) özgüvenini yıkmak
366
Konuşma Dili
spot (one) (some amount of money)
f.
(birine bir miktar para) ödünç vermek
367
Konuşma Dili
spot (one) (some amount of money)
f.
(birine bir miktar) borç vermek
368
Konuşma Dili
spot (one) (some amount of money)
f.
(birine bir miktar para) vermek
369
Konuşma Dili
one hell of a
zf.
çok zor
370
Konuşma Dili
one hell of a
zf.
müthiş
371
Konuşma Dili
one hell of a
zf.
fena
372
Konuşma Dili
one hell of a
zf.
feci
373
Konuşma Dili
one hell of a
zf.
felaket
374
Konuşma Dili
one hell of a
zf.
(ne) acayip
375
Konuşma Dili
one heck of a (something or someone)
expr.
çok iyi/sıkı/süper/harika (kişi/şey)
376
Konuşma Dili
one heck of a (something or someone)
expr.
kaçırılmaz (fırsat/şey)
377
Konuşma Dili
one heck of a (something or someone)
expr.
berbat/çok kötü/tam bir baş belası (kişi/şey)
378
Konuşma Dili
one heck of a (something or someone)
expr.
çok zor (şey)
379
Konuşma Dili
like one of the family
expr.
ailemizden biri gibi
380
Konuşma Dili
like one of the family
expr.
ailemizin bir üyesi gibi
381
Konuşma Dili
one of them
expr.
içlerinden biri
382
Konuşma Dili
for the life of one
expr.
ne kadar uğraşsam da
383
Konuşma Dili
for the life of one
expr.
o kadar uğraşmama rağmen
384
Konuşma Dili
what (one) is made of
expr.
(birinin) gerçek yeteneği
385
Konuşma Dili
what (one) is made of
expr.
(birinin) gerçek gücü
386
Konuşma Dili
what (one) is made of
expr.
(birinin) gerçek cesareti
387
Konuşma Dili
what (one) is made of
expr.
(birinin) zorluklar karşısındaki gerçek dayanıklılığı
388
Konuşma Dili
what (one) is made of
expr.
(birinin) gerçekte ne kadar güçlü, yetenekli, cesaretli olduğu
389
Konuşma Dili
what (one) is made of
expr.
(birinin) asıl yüzü
390
Konuşma Dili
in one hell of a hurry
expr.
çok acele içerisinde
391
Konuşma Dili
(one) (has) never heard (of) such a thing
expr.
(biri) hiç böyle bir şey duymamış
392
Konuşma Dili
(one) (has) never heard (of) such a thing
expr.
(biri) ilk defa böyle bir şey duyuyor
393
Konuşma Dili
just one of those things
expr.
işte öyle bir şey
394
Konuşma Dili
just one of those things
expr.
beklenmedik bir şey/durum
395
Konuşma Dili
just one of those things
expr.
kısmet
396
Konuşma Dili
just one of those things
expr.
rastlantısal bir şey/durum
397
Konuşma Dili
just one of those things
expr.
tahmin edilemeyen bir şey/durum
398
Konuşma Dili
two for the price of one
expr.
iki al bir öde
Idioms
399
Deyim
hair of the dog that bit (one)
i.
(içki) cila niyetine içilen içki
400
Deyim
hair of the dog that bit (one)
i.
akşamdan kalmalığı yok etmek için içilen içki
401
Deyim
one side of the picture
i.
durumun/olayın tek bir açısı
402
Deyim
one side of the picture
i.
durumun/olayın bir yönü
403
Deyim
one side of the story
i.
durumun/olayın tek bir açısı
404
Deyim
one side of the story
i.
durumun/olayın bir yönü
405
Deyim
one card short of a full deck
i.
ahmak
406
Deyim
one sandwich short of a picnic
i.
aptal
407
Deyim
one brick shy of a load
i.
aptal
408
Deyim
one card short of a full deck
i.
aptal
409
Deyim
one of the lads
i.
grubun bir parçası
410
Deyim
one of the boys
i.
grubun bir parçası
411
Deyim
it's just one of those things
i.
kaçınılmaz şey
412
Deyim
one of the faithful
i.
sadık taraftar
413
Deyim
one of the faithful
i.
sadık destekçi
414
Deyim
one of the faithful
i.
vefalı taraftar
415
Deyim
one of the faithful
i.
vefalı destekçi
416
Deyim
one of the faithful
i.
bağlı taraftar
417
Deyim
one of the faithful
i.
bağlı destekçi
418
Deyim
one of the faithful
i.
hakikatli taraftar
419
Deyim
one of the faithful
i.
hakikatli destekçi
420
Deyim
one of the faithful
i.
inançlı taraftar
421
Deyim
one of the faithful
i.
inançlı destekçi
422
Deyim
one of the faithful
i.
sadık hayran
423
Deyim
one of the faithful
i.
sıkı taraftar/hayran/destekçi
424
Deyim
one of the faithful
i.
ayyaş
425
Deyim
one of the faithful
i.
alkolik
426
Deyim
one of the faithful
i.
içkici
427
Deyim
one brick short of a load
i.
bir tahtası eksik
428
Deyim
one brick short of a load
i.
aklı noksan
429
Deyim
one brick short of a load
i.
çıldırmış
430
Deyim
one brick short of a load
i.
deli
431
Deyim
one brick short of a load
i.
tahtası noksan
432
Deyim
one brick short of a load
i.
tahtası eksik
433
Deyim
one brick short of a load
i.
akılsız
434
Deyim
one side of the picture
i.
durumun/olayın tek bir açısı
435
Deyim
one side of the picture
i.
durumun/olayın bir yönü
436
Deyim
one side of the story
i.
durumun/olayın tek bir açısı
437
Deyim
one side of the story
i.
durumun/olayın bir yönü
438
Deyim
one ray of hope
i.
umut ışığı
439
Deyim
the spit of (one)
i.
(birinin) tıpatıp aynısı olan kimse
440
Deyim
the spit of (one)
i.
(birinin) çok benzeri olan kimse
441
Deyim
the spit of (one)
i.
(birinin) hık demiş burnundan düşmüş kimse
442
Deyim
the spitten image of (one)
i.
(birinin) tıpatıp aynısı olan kimse
443
Deyim
the spitten image of (one)
i.
(birinin) çok benzeri olan kimse
444
Deyim
the spitten image of (one)
i.
(birinin) hık demiş burnundan düşmüş kimse
445
Deyim
the spitting image of (one)
i.
(birinin) tıpatıp aynısı olan kimse
446
Deyim
the spitting image of (one)
i.
(birinin) çok benzeri olan kimse
447
Deyim
the spitting image of (one)
i.
(birinin) hık demiş burnundan düşmüş kimse
448
Deyim
words of one syllable
i.
basit bir anlatım
449
Deyim
words of one syllable
i.
anlaşılması kolay terimlerle anlatım
450
Deyim
words of one syllable
i.
basit kelimeler kullanılarak yapılan anlatım
451
Deyim
(one's) only got one pair of hands
f.
on tane eli olmamak
452
Deyim
(one's) only got one pair of hands
f.
iki tane eli olmak
453
Deyim
(one's) only got one pair of hands
f.
on işi aynı anda yapamamak
454
Deyim
laugh one out of
f.
bir tarafıyla gülmek
455
Deyim
put one out of conceit with
f.
birini bir şeye kayıtsız bırakmak
456
Deyim
laugh one out of
f.
dalga geçerek (birini bir şeyden) vazgeçirmek
457
Deyim
put one out of conceit with
f.
umursamaz hale getirmek
458
Deyim
be big of (one)
f.
asil ya da övgüye değer olmak (genelde alaycı bir biçimde söylenir) (ne kadar da yüce gönüllüsün)
459
Deyim
not be able to tell one end (of something) from the other
f.
elifi mertek sanmak
460
Deyim
not be able to tell one end (of something) from the other
f.
bir konuda kara cahil/kör cahil/zırcahil olmak
461
Deyim
not be able to tell one end (of something) from the other
f.
bir konuda hiç bilgisi olmamak
462
Deyim
not be able to tell one end (of something) from the other
f.
bir şeyi diğerinden (başını sonundan/sağını solundan) ayıramamak
463
Deyim
not be able to tell one end (of something) from the other
f.
başını sonunu bilememek
464
Deyim
not be able to tell one end (of something) from the other
f.
neyin nerede başlayıp bittiğini bilememek
465
Deyim
not know one end (of something) from another
f.
elifi mertek sanmak
466
Deyim
not know one end (of something) from another
f.
bir konuda kara cahil/kör cahil/zırcahil olmak
467
Deyim
not know one end (of something) from another
f.
bir konuda hiç bilgisi olmamak
468
Deyim
not know one end (of something) from another
f.
bir şeyi diğerinden (başını sonundan/sağını solundan) ayıramamak
469
Deyim
not know one end (of something) from another
f.
başını sonunu bilememek
470
Deyim
not know one end (of something) from another
f.
neyin nerede başlayıp bittiğini bilememek
471
Deyim
screw (one) out of (something)
f.
hakkını yemek
472
Deyim
screw (one) out of (something)
f.
iç etmek
473
Deyim
screw (one) out of (something)
f.
hile/aldatmaca ile eline geçirmek/elinden almak
474
Deyim
screw (one) out of (something)
f.
parasının/malının üstüne konmak
475
Deyim
screw (one) out of (something)
f.
dolandırarak soyup soğana çevirmek
476
Deyim
screw (one) out of (something)
f.
dolandırarak dımdızlak ortalıkta bırakmak
477
Deyim
screw (one) out of (something)
f.
para sızdırmak
478
Deyim
screw (one) out of (something)
f.
varını yoğunu gasp etmek
479
Deyim
screw (one) out of (something)
f.
dolandırmak
480
Deyim
be/stay one jump a head (of somebody/something)
f.
(hep) bir adım önünde/ilerisinde olmak
481
Deyim
be/stay one jump a head (of somebody/something)
f.
(hep) bir basamak üstünde olmak
482
Deyim
be/stay one jump a head (of somebody/something)
f.
avantajlı durumda olmak
483
Deyim
be/stay one jump a head (of somebody/something)
f.
avantajlı durumunu korumak
484
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
pelte gibi oluncaya kadar dövmek
485
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
ayakta duramayacak hale gelinceye kadar dövmek
486
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
ağzı burnu kanayıncaya kadar dövmek
487
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
pestili çıkıncaya kadar dövmek
488
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
eşek sudan gelinceye kadar dövmek/pataklamak
489
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
pestilini çıkarmak
490
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
bir güzel benzetmek
491
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
ağzını burnunu kırmak/dağıtmak
492
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
beynini dağıtmak/patlatmak
493
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
canını çıkarmak
494
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
canına okumak
495
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
öldüresiye dövmek
496
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
açık ara farkla yenmek
497
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
açık ara farkla kazanmak
498
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
açık ara farkla galip gelmek
499
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
açık ara farkla mağlup etmek
500
Deyim
knock the hell out of (one)
f.
bozguna/hezimete uğratmak
×
Pronunciation in context (
out of
)
Pronunciation of one of
×
Terim Seçenekleri
Çeviri Öner / Düzelt
Fransızca İngilizce Sözlük
İspanyolca İngilizce Sözlük
Almanca İngilizce Sözlük
İngilizce Eşanlam Sözlük
Google Images
Merriam Webster
Dictionary.com
The Free Dictionary
Abbreviations
Wikipedia in English
Wikipedia in Turkish
Urban Dictionary
German, LEO
Chinese, Dict.Cn
Spanish, SpanishDict
Russian, Multitran.ru
Medical, MedicineNet
İşaret Dili, Signing Savvy